Bu yazının amacı asla batık banka ve / veya diğer büyük (!) firma patronlarını savunmak değildir. Bu yazının amacı asla halk düşmanlığı yapmak da değildir. Bu yazıda sorunun bir boyutu daha olduğunu (kuşkusuz herkesin bildiği bir boyut) bir kez daha vurgulamak istedim. Haksız ve / veya ölçülebilir bilanço değerlerinin dışında (üstünde) fiyatlar ile batıkların kurtarılmasına kesinlikle karşıyım ve bu konudaki eleştirilere katılıyorum. Ama eğer sorundan (Türkiye’nin az gelişmişlik vb sorunundan) garip kapitalist sistemimizdeki öncelikle büyük patron kesiminin sorumlu olduğunu düşünürsek, eksik bir yaklaşım sergilemiş oluruz. Ya da ben böyle düşünüyorum.
Örneğin bu kesime aktarılan haksız veya ucuz kaynakların değerleri ölçülebilirken veya ölçülmüşken (bir başka deyişle kapitalist sistemimizin patronlarının yediği kaynakları ölçerken) Sn. Ege Cansen’in çok hoş deyimi ile garibanizmimizin yediği kaynakları ölçtük mü acaba? Örneğin ne kadar gereksiz yere eleman istihdam ettik ve ne zamandır bu insanlara ücret ödüyoruz? Hangi iktidar dönemini sıfır noktası alırsak, o günden bu yana ne kadar fazla ödeme yapıldı? Patronların harcadığı kaynakların bedelini biz ödediğimize göre, bu fazla istihdamın kaynaklarını İtalyan’lar mı sağladı? Böyle bir iş bölümü mü var? | Ümraniye'den bir kare; Alman bir grup lise öğrencisi İstanbul gezileri sırasında çekmiş |
Hesap çıkarma zamanı
Acaba ne kadar hazine arazisini gecekondulaştırdık, sonra da tapularını verdik. Bırakın adalet kavramını sadece parasal olarak kaybedilen toprağın değeri nedir? Hangi günden bu yana kaybedilen bu toprağın değerini ölçmeliyiz? Peki olmaması gereken evlerde, yaşanmaması gerekirken, yaşanması nedeni ile yarım yamalak da olsa yapılan diğer altyapı yatırımlarının değeri nedir? Olmaması gereken yerlerde, her türlü fizik, mühendislik kuralına aykırı olarak yapılan inşaatlar için ilk sağanak yağmurda patlayan borulara harcanan paralar harcanmasaydı ne olurdu? Harcanmayan bu paralar da üretken yatırımlara dönüşseydi ne kadar ek kaynak yaratılırdı? Olmaması gereken yerler var olduğu için ne kadar otobüs, minibüs hattı icat edip, yakıt harcadık?
Ne kadar orman alanını talan ettik, ne kadar akarsuyu kuruttuk halkımız için? Neydi bunların değeri? Doğaya değer biçebilir miyiz üstelik?
Halkımız kendisi (!) için yapılan bu fedakarlıklardan ne kadar şikayetçi oldu? Peki hangi iktidar bunları yapmadı? Peki kim suçlu? Garibanistler mi, kapitalistler mi, böylesine bir ülkede aslında en olması gereken şeyken olamayan sol mu?
Hepimiz, hiç istisnasız, aynı anda, hep beraber, ne bir eksik, ne bir fazla suçluyuz. Hepimiz kendimiz için bunu kabul etmediğimiz ve hep başkaları suçlu dediğimiz için daha çok suçluyuz.
Eğer hayata bakışımız değişmez ise, hep birlikte bence gerçekten fiziksel olarak sonuna getirdiğimiz bu ülkeyi kaybedeceğiz. Olmayan ormanlarda uçmayan kuşlar, akmayan sularda yüzmeyen balıklar ile, erozyondan çöle dönüşmüş topraklarda filizlenmeyen buğday başağı ile, şehirlerde birbirimizi boğazlayıp kapıp kaçarak müreffeh bir devlet ve millet olarak birlik beraberlik içinde yaşarız. Hepimiz masum, hepimiz suçlu.